Paris’in tutkulu mücevherleriyle ün kazanmış yüzü Lydia Courteille, tasarımlarıyla hikâyelere form kazandırmaya devam ediyor. Tasarımcının hikâyeler arası yolculuğunun son durağı Karavan adlı koleksiyon. Geçtiğimiz haftalarda tanıtımı yapılan Karavan, tasarımcının hayal dünyası ile meşhur hikâyeleri senkronize ediyor. Koleksiyon, Courteille nezdinde insanla tanrı arasındaki diyalektiğin mistik yönünü açığa çıkarıyor. Karavan, bildik ünlü hikâyelerden ve efsanelerden esinlenilerek tasarlanmış. Bilindik bu hikâyelerin değerli taşlarla, kuyumculuğun yüksek işçiliğinin her detayını içeren yapısıyla yeniden hayat bulması son derece hayranlık uyandırıcı. Girizgâhı fazla uzatmadan Courteille’in Karavan’ına binip tarihi İpekyolu’na doğru yola çıkmaya, geçmişin mistik sıcaklığına göz kırpmaya hazır mısınız? O halde kemerleri sıkı bağlayın ve Courteille‘in tarihi ve mekansal geçişlerle dolu yolculuğuna ortak olalım.
Karavan; Doğu ve Güneydoğu Asya’yı, kadim Pers topraklarını, Arap Yarımada’sını Doğu Afrika ve Güney Avrupa’yı birbirine bağlayan Tarihi İpekyolu’nda maceracı, mistik, egzotik ve destansı hikâyeleri referans alıyor. Karavan, içinde geçen her hikâye, efsaneler sayesinde tüm dünya insanlarının kendilerinden bir parça bulabilecekleri tam bir kültür mirası olarak ele alınabilir. Hiçbir dünya kültürünün ıskalanmadığı bu koleksiyonda Anadolu, Ermeni, Pers ve Mezopotamya medeniyetlerinden izler yakalamak bizlere haklı bir gurur yaşattığı gibi çekiciliğine de hapsolmamak imkânsız dedirtecek ilginç bir aidiyet duygusu barındırıyor. Koleksiyonda başlangıç çizgisi M.Ö 2.yy kabaca işaretlenmiş. 18.yy’a kadar uzanan bir süreç referans alınmış. Bu uzun yolculuğu 25 parçadan oluşan Karavan adlı koleksiyon ile özetlemiş.
13 yüzük, 6 küpe, 4 kolye ve 2 bileklikten oluşan koleksiyon avangard bir tasarımcının tarihi birikimini çarpıcı şekilde gözler önüne seriyor. Bunda tarih bilgisi kadar antika ve değerli taş koleksiyoncusu olmanın da yadırganmayacak kadar önemli bir payı var. Bu koleksiyonda tarih ve kültür düzeyini değerli taşlarla buluşturan tasarımcı hayal gücünün tanrısal yönüne doğru bir yolculuk yapıyor. İnsan, mekân, hayvan ve manevi varlıkları tasvir ettiği koleksiyonda her zaman üretiminde başat rolü oynayan renkler yine başrolde. Ağırlıklı olarak ateşli sarı ve turuncu, mavi ve yeşilin çeşitli tonlarına yer veriliyor.
Örneğin Babil’in dört yüzlü tanrısından esin alarak yarattığı yüzükte 18 ayar altın, mavi ve sarının ahengine zemin olmuş. Mavi safirlerle işlenmiş gövde kısmın tamamlayıcı detayı Tanrının kafasında duran büyük Aquamarin.
Bir başka tasarım 18 ayar sarı altından oluşan Alaaddin’in Sihirli Lambası isimli yüzük. Elmas, mavi safirlerle bezeli olan yüzükte turkuaz ile çarpıcı ve gerçekçi bir görünüm sağlanmış. Söz konusu sihir olunca sürprizsiz olması beklenemez elbette. Lydia Courteille yüzüğü açılıp kapanan bir düzenekle tasarlayarak “Sevimli Mavi Cin”in her an çıkabileceğini umudunu ve heyecanını yaşatıyor.
Lydia, Alaaddin’in sihrinden sonra başka bir mistik dünyanın kapılarını aralıyor. Bu sonraki durak, Kadim Pers Diyarı. Dünyanın en eski dinlerinden Zerdüştlük’ün sıcak hakikatine teslim oluyor. Tasarladığı yüzükte bu kadim dinin en ikonik sembolü olan ateşi harlıyor. Ateşin tüm sıcaklığını belirgin hale getirmek için etrafındaki tüm detayları donuk ve soğuk renk seçkilerine bırakmış. Mavi, yeşilin merkezinde beliren ateş sembolü tasarımcının zekice kullandığı kontrast sayesinde çok gerçekçi duruyor. Zerdüşt’ün en eski tapınağında bir ‘ateşgede’ karşısında Hürmüz ve Ehrimen’in birbirlerine meydan okuyuşuna bizleri davet eden yüzükle semavi gücü hissetmemek imkânsız.
Ateşin tüm yakıcılığından başka bir sıcak macera için Karavan’a binen Lydia bizleri çölün sonsuz toprak rengine emanet ediyor. Afrika’nın sessiz ve asil yüzü olan Gobi Çölü’nü tasvir ettiği kolye ve küpeler 18 ayar sarı altın, jasperin harmonisiyle toprağın gücüne alegorik bir gönderme yapıyor. Yanı sıra kolyede beliren vaha ise tsavoritin huzurlu yeşili ve safirin serinletici yanıyla hayat buluyor.
Karavan, çöl kumlarını arşınlarken Lydia’ya bu yolculuğunda gökyüzünde beliren bir akbaba eşlik ediyor. Kahve pırlantanın kullanıldığı kanat kısmına ince bir mıhlama ile gerçeklik kazandırılmış. Akbabanın ürpertici kahveliği ve siyahlığına yanı sıra kullanılan mavi topaz ve safirler eşlik ediyor.
Yolculuğun başka bir durağında “kazan yüzük”e hayat verecek bir hikâyeyi yaşıyor Lydia. Hayvan suretinin oyulduğu yüzükte altı mitolojik hayvan pençesi ise vahşi bir çekicilik yaratılmış. Altı pençeyle çevrili azurit sayesinde yüzüğün gizemine mistik bir boyut kazandırmış. Hikâyesi kadar yüzüğün etrafını saran pırlanta, siyah pırlanta ve mavi safir estetiğin paha biçilmez yönüne vurgu yapıyor.
Medeniyetler beşiği Mezopotamya ve onun sihirli ve gizemli dokuları unutulmamış. Lydia‘ya Mezopotamya’nın gizemli topraklarında tanrıça İştar rehberlik ediyor. Kimsenin kolay kolay erişemediği İştar Kapısı’ndan etkilenen Lydia mavi Sümer aslanlarını bir yüzükle modern çağa taşıyor. Yüzüğün üstüne rahatça uzanan bu aslan gövdesindeki oniks ile ihtişamın ateşine göz kırpıyor.
Her parçasıyla tarih ve kültür kavramlarına apayrı bir soluk getirmiş Lydia. Mücevher denilen yaratıcılıkta sınır tanımayan bu disipline sizce de Lydia Courteille bambaşka bir boyut kazandırmıyor mu?