Dört kuşak aile şirketi olarak faaliyet sürdüren İsviçre-Türkiye oluşumlu mücevher markası. Kurucuları Avrupalı olsa da markanın DNA’ sında gezgin ruh yatıyor. Adler, Doğu-Batı sentezinden beslenip özgün ve bir o kadar da karma bir felsefe yaratıyor. Aralarında Shinsei, Rönesans, folklorik semboller, Fransız mimarisinin yer aldığı simgelerle özgün tasarım kodları oluşturuyor. BAE, Japonya, Hindistan ve Rusya gibi birçok ülkede kurdukları mağazalarla kültürler arası diyaloğun tasarımlarla ne denli form kazandığının önemli bir sürdürücüsü. Adler’ in bugününü daha iyi anlamak için kronolojik bir gezinti yapmakta fayda görüyoruz.
I. Kuşak: Kurucusu Jacques Adler, Avusturya-Macaristan kökenli olup Viyana’ da kuyumculuk eğitimi aldı. Eğitiminden sonra kuyumculuğun cazibe merkezi olarak kabul edilen İstanbul’ a gelerek Kapalıçarşı’ da markalaşma yolundaki ilk adımı attı. Mesleğinin zanaati kadar pazarlaması üzerine yoğunlaşan Jacques, 1886’da soyadını taşıyan markayı resmen kurdu. Markanın ilk inter-kültürel diyaloğunun önünü açan Jacques Adler 1937’de öncüsü olduğu geleneği oğluna devretti.
II. Kuşak: Kurucu Jacques’ in oğlu Edouard Adler, batılı gözüyle oryantalizmi kuyumculuk disipliniyle Avrupa’ ya taşıdı. Kapalıçarşı’ da tanıştığı oryantalist üslup, markanın esin kaynaklarından biri oldu. 1937-1971 yılları arasında İstanbul Kuyumcular Mahallesi’ nde atölye çalışmalarını sürdüren Adler, ürünlerini Avrupa piyasasına sunmaya başladı.
III. Kuşak: Edouard’ dan sonra marka ayrı bir ivme kazandı. Jacques Adler’ in üç torunu Carlo, Franklin ve Leyla Adler yönetimi devraldılar. Üç yöneticisiyle Adler, kendini uluslararası alanda kabul ettirmek için önemli kararlar aldı. İstanbul’ daki iki kuşak birikimin ardından Cenevre’ ye taşındılar. Bundan sonra Cenevre, markanın ana merkezi oldu. 1972’ den 2015’ e kadarki süreçte üç yönetici, markanın vizyon kazanmasında büyük rol oynadılar.
IV. Kuşak: 2015’ te üçüncü kuşak bayrağı Karen, Allen ve Daisy Adler’ e devretti. Markanın ilk kadın yöneticisi Karen Adler, feminitenin tasarım kadar yönetimde de olması gerektiğini göstermiş oldu.
Şimdilerde Roma-Cenevre merkezli atölyelerinde Adler, kendi mirasını yaşatmaya devam ediyor. 9 kıdemli ustanın kaptanlığında her biri tek üretimli olan tasarımlar, dünyanın birçok yerinde açtığı mağazalarda satışa sunuluyor. Adler çoklu (fabrikasyon) üretimi asla kabul etmeyerek, sadece tek üretimli tasarımlara hayat veriyor. Taşların tedarikinden tasarım, üretim ve pazarlamasına kadar birçok evre kendi iç dinamizminde ve kendi ekiplerince yürütülüyor. Üretim felsefesinde şaşmaz bir yol izleyen Adler, avant-garde ruhunu sürekli canlı tutarak inovatif yanının paslanmasını engelliyor. Bunu da “dönüşüm- dönüştürülebilirlik” mottosuyla başarıyor. Geleneksel kuyumculuk teknikleri kadar modern dokunuşları da ilkelerine dahil ediyor. Ahşap, ahşap içinde çürümüş ve fosilleşmiş asırlık taşlar da Adler’in tasarımlarıyla yeniden yorumlanıyor. Esas olarak markanın tasarımlarında başat rol oynayan materyaller her zaman pırlantalardır. Pırlantanın tarihi önemine vurgu yapan Adler’ e göre: ‘İnsanlıktan önce değerli taşlar hep vardı; ve insanlıktan sonra da var olmaya devam edecekler.’
Ünlü marka, tasarımlarını iki ana hat üzerinde şekillendiriyor: Essentials ve Exclusives. Essentials hattında çeşitlilik esas alınıyor. Farklı renkli taşların ağırlıkta olduğu bir tarz geliştirilmiş. Aralarında Caméléon, Twirly koleksiyonu gibi günlük parçaların yer aldığı bu hat Adler tarzının güncel yorumlaması olarak kabul edilir.
Exclusive ise yüksek mücevher parçaları içeren bir hat. Elmas, safir gibi değerli taşların yoğun olarak kullanıldığı koleksiyonları içeren bu hat, markanın estetik felsefesinin bir yorumu gibi.
Üretim tarzı ve üslubu kadar mesleki bir bilinçlilik de hakim. Adler’in şu sıralar Network ağıyla ilgilenen aile üyelerinden Sharon ve Allen Adler taze kanı bulmak için tüm dünyadaki genç mücevher tasarımcıları teşvik etmek amaçlı Mücevher Tasarım Ödülü’nü başlattılar. Ödüle layık görülen genç tasarımcıların ödüllü tasarımlarını Cenevre, Londra, Hong Kong ve Gstaad’ daki butiklerinde sergiliyorlar.
Markanın ön plana çıkan bir diğer özelliği ise asla moda kaygısı yaşamamasıdır. Hiçbir zaman modayı takip etmediklerini ifade eden Adler için trendleri belirlemek daha önemli ve daha anlamlı. Feminitenin esas olayının “mutlak teklilik“ olduğunu savunan marka bu sebeple modanın bu ilkeyle uyuşmadığı görüşünde. Herkes için esas olan güzelliğin moda olduğunu, bunun ise tek üretimlilik ile bağdaşmadığını savunuyorlar. Çünkü Adler’e göre;
“ Kendi mücevherlerini giyme tarzına sahip olmalısın! “
Marka, moda ve uzantısı olarak gördükleri reklam seçeneklerine de çok mesafeli duruyor. Bu sebeple; kırmızı halı törenleri, ünlü yüzlerden oluşan reklam kampanyalarından uzak bir duruş sergiliyor.