Marka Tarihçeleri

Category

Adını orijinal uluslararası saat dilimi standardı olan Greenwich Mean Time’dan alan Chronomat Automatic GMT 40, Breitling’in övgü dolu tasarımıdır. Siyah, mavi, yeşil, antrasit ve beyazın zarif kadran renkleri, tamamen çelik kasa ve bilezikle uyumludur. Saat, kırmızı GMT ibresinin kendisi için konuşmasına izin vermek için tonlu 24 saatlik bir skalaya sahiptir.

BREITLING CHRONOMAT AUTOMATIC GMT TASARIMLARI. Times de Luxe
BREITLING CHRONOMAT AUTOMATIC GMT TASARIMLARI. Times de Luxe

Saatler Breitling Calibre 32 ile çalışıyor. 24 saatlik skalası, kullanıcının ikinci bir saat dilimini takip etmesini ve bir bakışta gündüz mü gece mi olduğunu bilmesini sağlıyor. Bu çok amaçlı spor saatler, 200 metreye kadar etkileyici bir su direncine sahiptir. Super Chronomat Automatic 38 bir açıklama yapmak için tasarlanmıştır. Chronomat ailesinin geri kalanından seramik sürücü çıkıntıları ve kurma kolu ve yalnızca bu süper şarjlı seride sunulan kauçuk rouleaux bileziği ile ayrılır.

BREITLING CHRONOMAT AUTOMATIC GMT TASARIMLARI. Times de Luxe
BREITLING CHRONOMAT AUTOMATIC GMT TASARIMLARI. Times de Luxe

Automatic 38, 18 K kırmızı altın veya paslanmaz çelik çerçevesinin yuvarlaklarını oluşturan laboratuvarda yetiştirilmiş büyük boy elmaslarla süslenmiştir. Saat, kauçuk rouleaux kayış, cilalı metal rouleaux bileklik veya timsah derisi kayış seçenekleriyle sunuluyor. Serinin diğer öne çıkan özelliği, Breitling’in zanaatkar altın ve laboratuarda yetiştirilen elmasları yeni, endüstri lideri standartlara göre tedarik edilen ilk izlenebilir saati Super Chronomat Automatic 38 Origins’dir.

BREITLING CHRONOMAT AUTOMATIC GMT TASARIMLARI. Times de Luxe
BREITLING CHRONOMAT AUTOMATIC GMT TASARIMLARI. Times de Luxe

Automatic 38, Breitling’in daha iyisini yapmak için, değer zinciri boyunca sosyal ve çevresel etkiyi sürdürürken güzel ürünler ve deneyimler yaratma taahhüdünü destekliyor. Bu misyon, markanın tüm ürün portföyünü 2025 yılına kadar sorumlu bir şekilde tedarik edilen zanaatkar altın ve laboratuvarda yetiştirilen elmaslara dönüştürmeyi içeriyor.

Giyinmeyi seviyor ve yeni normal hayatın yeni normları nedeniyle ne alacağınız ve nereden alacağınız konusunda aklınız karışıyor mu? Moda ve mücevherattaki değişen trendleri göz önünde bulundurarak, aklınızda tutabileceğiniz 2021 baharı için mücevher trendleri hakkında bilgi vermek isterim.

Trendler Hızla Değişiyor..

Ne giydiğiniz ve nasıl giyindiğiniz ruh halinizi etkiler. Giyinmek sadece iyi hissettiren bir faktörden daha fazlasıdır çünkü duygularınızı iletmenin karmaşık bir yoludur. Tüm yaşamınız boyunca aşıladığınız seçimleriniz ve değerleriniz aracılığıyla sohbet edersiniz. Yaşam tarzınız da bu şekilde devam eder..

Pandemi olsa da, dünyanın sonu değil ve hiçbir şekilde iyi giyinmemeniz ve kendinizi iyi hissetmemeniz gerektiğinin bir nedeni yoktur. Değişim doğanın kanunudur ve inkar edilemeyecek bir gerçektir. Bu nedenle, değişiklikleri akılda tutarak, 2021 sonbaharında popüler mücevher takı trendleri hakkında bilgi..

İnciler:
Halen, incileri zayıf mücevher olarak adlandırıyorsanız, düşüncelerinizi değiştirmeniz gerekiyor. Çünkü, bu güzellikler süslenecek en sofistike ve şık takılar haline geldi.

2021 BAHARINDA TAKI TRENDLERİ.. bilgi

Zincir Takılar:
Moda ve stilin bir ifadesi olarak çok eski zamanlardan beri giyilen zincir takılar, çeşitli biçimleriyle 2021 yazında dikkat edilmesi gereken en son trendlerden biridir. Altın veya gümüş zincirlerde sunulan çok yönlülük muazzam ve cesurdan inceliğe, agresiften pasife doğru, zincir takılar, başka hiçbir şeyin etkilemediği durumlarda bile etkisini gösterir.

2021 BAHARINDA TAKI TRENDLERİ..

Kolyeler:
İzleyenlerin dikkatini anında çekecek yumuşak ve ultra ince bir kolye ucu takarak boyun çizgisini vurgulayın. Bu geleneksel mücevher parçasının geçmişte sihir yarattığı söyleniyor ve bu trendin sonu gelmez gibi görünüyor. Tılsım takmayı seviyorsanız, ne seçtiğinize dikkat edin çünkü takılar biraz abartılı ve dikkatinizin dağılmasına neden olabilir.

2021 BAHARINDA TAKI TRENDLERİ..

Halka Küpeler:
Göz kamaştırıcı anında büyüleyicidir. Klasik çağdan bir başka değerli hazine olmasına rağmen, halka küpeler büyüsünü yapmaktan asla vazgeçemez.

2021 BAHARINDA TAKI TRENDLERİ.. blog haber

Güzellikler, insanlar içindir…

İkonik kelimesi saat piyasasında biraz fazla kullanılır. Ama dürüst olmak gerekirse birçoğu pazarlama maksatlıdır. Gerçek ikonik saatlerin bu terimi nasıl hak ettiğini ve rakiplerinin çizgisini nasıl belirlediğini anlamak için onların ve markalarının geçmişlerine hatta fabrikadan ilk çıktıkları ana kadar uzanmak lazım.

edouard heuer

Heuer markası 1860 yılında henüz 20 yaşındaki Edward Heuer tarafından cep saatleri üreten bir atölye olarak kurulmuştur. O dönem saatçiliğine yön veren “keyless winding system” gibi yenilikler geliştirerek patentlerini almıştır. 1880 yılında sportif müsabakalar ve organizasyonların çoğalmasıyla, dakik zaman tutucu ihtiyacı artmaya başlamış ve Heuer kendisini, sonrasında markasının geleceğine yön verecek olan, kronograf mekanizmasını geliştirmeye adamıştır.1887 de mükemmelleştirilmiş kronograf olarak adlandırdığı patentli yeni bir buton sistemi tanıttı ki günümüzde hala saatlerinde bu sistemi kullanıyor.
20. yüzyılda endüstri, ulaşım, bilim, tıp ve spor alanlarındaki gelişim güvenilir ve dakik zaman tutucu ihtiyacını daha önemli bir hale getirdi. Sportif müsabakalarda rekor belirlemek saniyenin yüzde birine kadar ölçüm gerektirirken, Heuer fizik alanında da ihtiyaca cevap veriyor ve 1908 yılında, doktorların hastanın kalp atışını ölçmesini sağlayan renkli skalanın patentini alıyordu. 1914 yılında kronograflı kol saatini üretiyor ve 1920’de olimpiyat zaman tutucusu olarak seçiliyordu. Bu hızlıca anlatmaya çalıştığım büyük adımlar yavaş yavaş Heuer’in ikonikleşmiş modellerine giden yolu belirliyordu.

heuer chronograph

1960larda kronograf üretmek ciddi ustalık ve tecrübe gerektiren bir şeydi. O yıllarda kronograf fonksiyonlu bir saat ortaya çıkarabilen markaların sayısı iki elin parmaklarını geçmiyordu. Heuer de liderlerden birisiydi. 1958 yılında ailenin 4.nesil üyesi Jack Heuer ile markanın altın çağı başlıyordu. Önündeki yıllar yeni modeller, yarış dünyasında Carrera ve Monako gibi efsanevi kronograf tasarımları ortaya çıkaracaktı.

carrera panamericana

İlk kez 1963 yılında üretilen Carrera ismini kendisinden 10 sene önce 1950lerin başında düzenlenen ve modern zamanların en tehlikeli yarış organizasyonu olarak bilinen Carrera PanAmericana dan alıyor. 3500 kilometrelik bir güzergahta minimum güvenlik önlemleriyle yarışılan organizasyonda düzenlendiği 5 yıl boyunca tam 27 pilot hayatını kaybetmişti. Kronograflar ve Otomobil yarışlarıyla özdeşleşen Heuer modeli adını işte bu yarışlardan almıştı.

jack heuer
Ronnie Peterson ve Jack Heuer

Kendisi de yarış tutkunu olan bizzat Jack Heuer tarafından motor sporları yarışçılarının ihtiyacına cevap vermek üzere, temiz sade bir kronograf arzusundan doğmuştu. Modelin tarif basitti: yarışlar sırasında zamanı ve ortalama hızı ölçmek için kadranda gereksiz karmaşadan uzak, düzenli, son derece okunaklı ve güvenilir bir araç. Jack Heuer Carrera’yı tasarlarken temel saniye ve 5 saniyelik indexlerin en okunabilir proporsiyonunu uygulamış. Ayrıca dönemin pleksi camlarının kadranla buluştuğu yeri destekleyen basınç halkasını, beş saniyelik skalayı karmaşadan uzak bir şekilde sığdırabileceği bir bezele çevirmişti. Ve 1963 ile 1970 arasındaki bu ilk jenerasyonda (2447) farklı versiyonları olsa da şu temel standarda bağlı kalmıştı. 36mmlik kasasında ve kadranda bütün dekoratif gereksizliği kaldır ve temel şeye odaklan. Kronograf. Kadran ilk önce Tek tonda ve kısa bir süre sonra iki renkli bir hale dönmüştü. 1970’e kadar süren bu jenerasyonda farklı renk seçenekleri, farklı sayıda alt kadranlı versiyonları ile üretildi.

1st generation carrera
İlk üretildiği dönem sahada oldukça aktif bir Omega Speedmaster gerçeği vardı ve bir diğer ikon Rolex Daytona gelmek üzereydi. Aslında Rolex Daytona ile birçok ortak yanı olacaktı. İkisinin mekanizmasını da mekanizma üreticisi Valijoux üretiyordu ve ikisi de kadranlarını aynı kadran üreticisi Singerden alıyordu. Hatta aynı- desenli alt kadranlara, numaralara ve indexe sahiptiler. Bunun yanı sıra büyük farkları da vardı. Mesela Daytona kasasında mat bir görünüm tercih etmiş Carrera ise parlak cila kullanmıştı. Daytona’nın üzerinde tachymetre olan bir bezeli vardı Carrera bezelsiz sade bir görünüm tercih etmişti.

rolex ve heuer

1969 yılında Heuer’in, Breitling ve Hamilton markalarıyla ortak çalışması ile dünyanın ilk otomatik kronograflardan biri olan Calibre-11’i saat dünyasına kazandırmasıyla 2. jenerasyon Carreralar doğmaya başlamıştı. Daha iri ve renkli kasa trendi ve Heuer’in sponsor olduğu Formula 1’e artan ilgi Carreranın çehresini değiştirmişti. Fakat Seiko ile başlayan yeni teknoloji quartz krizi patlak vermiş ve Heuer de bütün mekanik saat endüstrisi gibi kendine yeni bir yön vermek zorunda kalmıştı. Aslında diğer birçok markaya nazaran bu krizi fırsata çevirmeyi başarmıştı. Quartza geçişte öncülerden olmuş ve pille çalışan analog dijital karışımı kadranlar geliştirmişti.

caliber11

1970ler cesur gösterişli kadranların tanıtıldığı ve ünlü F1 pilotlarıyla iş birlikleri yapıldığı yıllar olmuştu. 1974 3. jenerasyon fıçı kasa Carreraların dönemidir. 1975’den sonra mekanik saat piyasasında kronograf rüzgârı durulmuştu. Artık kimse kronograflardan bahsetmiyordu.

carrera quartz
4.nesil Carreralarda da bunun etkisini görülüyordu. Kasasında 2.nesle dönüş yapmış fakat mekanizma olarak kronografı kenara bırakıp saat dakika saniye ve tarih göstergesinden ibaret bir saat olmuştu.
Ve quartz etkileri devam etmekteydi. 1980 yılında birçok İsviçre markası gibi Heuer de japon quartz rüzgârıyla daha fazla yarışamamış ve Piaget-Lemania ortaklığında bir konsorsiyuma satılmak zorunda kalmıştı. 1985’te ise bu konsorsiyum markayı otomobil yarışlarıyla sıkı sıkıya bağlı bir yatırım firması olan TAG yani Technique de Avantgarde’a satmış ve markanın ismi artık TAG Heuer olmuştu. Tag markayı aldığında Carrera bir nevi rafa kaldırılmış onun yerine daha düşük maliyetli formula 1 ve dalış saati esintili saatler üretmeye başlamıştı.
1990lar bir şekilde retronun yani eskinin tekrar havalı olmaya başladığı yıllardı. Ve otomobilden saatçiliğe markalar eski kataloglarını kurcalayarak bir döneme ruhunu vermiş modellerini bulup tekrar üretmeye başlamışlardı. Carrera da o dönem TAG için güzel bir fırsattı. Bunun için tekrar Jack Heuer ile birlikte çalışılarak 1996da bu efsanevi motor sporları kronografını retro bir tasarımla geri döndürdü. Bu yeniden üretim 1963teki orijinlerine sadık bir kopyaydı. 6.nesil olarak adlandırılan bu seri üzerinde sadece Heuer logosu olan ilk TAG Heuer modeli oldu ve orijinalinin ruhuna uyum sağlayacak şekilde elle kurmalı bir 1873 Lemania mekanizmaya sahipti.heuer 1963
Siyah ve silver kadranlı paslanmaz çelik ve bir de altın kasalı olmak üzere 3 farklı opsiyonla yeniden üretilmeye başlansa da 90ların sonunda Daytona halkalı alt kadranlı modellerle seçenekler artırıldı. Bu da TAG’ın Carrera modeli için bir satış potansiyeli görmeye başladığının kanıtıydı.
2000lere girildiğinde TAG Heuer artık LVMH grup tarafından satın alınmış ve Jack Heuer’e onursal başkan sıfatı verilmiştir. Artık Carrera markanın bir retro modeli olmaktan çıkmış ve hala devam eden bir strateji olarak TAG Heuer markasının en önemli modeli haline gelmiştir. 1996 yılındaki yeniden üretim orijinal 1963 çizgilerine tamamen sadık kalmış olsada 7. nesil bu Carrera 2000 yılında TAG Heuerin klasik koleksiyonuna eklenmiş ve artık tarihi bir modele dayandırılmasına son verilmişti. Ayrıca artık Lemania mekanizma değil ETA bir mekanizma kullanılmaya başlanmıştı. 3 ibreli ve GMT olmak üzere 2 farklı versiyonla üretiliyordu.
Orijinal tasarımın yeniden üretimi büyük bir başarı sergilediyse de kasa ölçüleri güncel trendlere göre küçük kalıyordu.

carrera gmt
2002 yılında üretilen 8. nesil Carrerada tekrar Retro görünüme dönülmüştü fakat kasa ölçüsü 39mmye çıkarılmıştı. Ve kasanın içerisinde Calibre 17 otomatik bir mekanizma çalışıyordu. 40.yıl özel üretiminde de bu neslin tasarımı kullanılmıştı

8th generation

2004 yılında Carrera’nın en önemli modern serisi piyasaya sürüldü. Retro bir saat değil, kökleri eskiye tutunan çağdaş bir tasarım. 9. jenerasyon olarak anılan bu seri klasik Carrera boynuzları ve Carrera kronograf butonları ile 41mmlik bir kasaya taşınmış. En belirgin fark ilk kez kullandığı bezel olmuştur. Alt kadranlar 6-9-12 hizasına taşınmış ve 3 hizasına bir tarih penceresi eklenmişti. Atan kalbi Calibre 16, en iyi kronograf mekanizmalarından birisi olan ETA 7750 tabanlı bir mekanizmadır.

tag heuer carrera 9th generation
2000li yıllar Carrera’nın özellikle Calibre 16 ile tekrar ana akım revaçtaki saatler arasına girmesi ve Calibre 360 ile dünyanın ilk mekanik 1/100 saniye kronografını üretmesi gibi başarılarıyla anılmıştır.
2009’dan itibaren Heuer kendi inhouse mekanizmasını üretmeye başlamış ve bu mekanizmayı kullandığı Calibre 1887 adıyla yeni bir Carrera modeli çıkarmıştı. Ve bu kalibreyle 41mm spor, 43 mm lüks ve 42 mm seramik bezelli retro stil Carrera Heritage gibi 3 farklı segmentte Carrera Calibre1887 piyasaya sürmüştü. 2013 ve 2014 Carrera’nın mekanizma, tasarım, innovasyon ve çeşitlilik açısından çok zengin bir dönemi olmuştur. Limitli kronograflar, flyback, GMT, day date gibi yeni fonksiyonlar, karbon ve titanyum kasalı modeller, birçok farklı kadran rengi tasarımı ve 36mmden 45 mmye kasa ölçüleri, micro pendulum ya da 15.000 dolara sahip olunabilen tourbillon saatler gibi inovasyonlarla saat severleri şaşırtan yeniliklerle gündeme oturmuştu. Günümüze kadar Formula’dan Aston Martin’e birçok farklı marka anlaşması, Aryton Senna gibi tarihe damgasını vurmuş yarışçı ya da Jack Heuer gibi markanın tarihinde önemli yeri olan efsane isimler anısına limitli modellerle hiç ara vermeden seriyi üretmeye devam ediyor.

TAG Heuer’in, saatçilik becerilerini sergilediği bu yeni tasarımların temeli olarak Carrera’yı seçmesinin bir sebebi vardı. Çünkü Carrera bir ikon. Üretildiği ilk günden hatta fabrikadan çıktığı ilk andan itibaren işlevsel bir saat fonksiyonunu alıp birçok markaya ilham olmuş bir çizgiye dönüştürdü. Bugün kronograf denince akla gelen tasarımlardan ve sahip olunmak istenen saat isimlerinden birisi haline geldi. Markanın yüksek hassasiyetli mekanik Kronograflar serisi, diğer İsviçreli üreticilere ayak uydurmanın ütesinde ; saniyenin 5 / 10.000’ine kadar yüksek hassasiyetli mekanik Kronograflar, başka markaların kolay erişemeyeceği bir ölçütü belirliyordu.

carrera ikon

Bugün Carrera hem TAG Heuer’in geçmişi hem de geleceği. Ve saat sektörünün tartışmasız gerçek ikonlarından birisidir. Konuyla ilgili videoya buradan ulaşabilirsiniz.

1848 yılında Avrupanın çalkantılı dönemlerinde kurulmuştur Omega. Kurucusu 23 yaşındaki Louis Brandt, İsviçre’nin La Chaux de Fonds bölgesindeki küçücük atölyesine doğru giderken, sahip olduğu yenilikçi karaktere rağmen günün birinde markasının bu kadar çok ilkle anılacağını, hatta bir modelinin bu gezegenin sınırlarının ötesine çıkacağını hayal bile edemezdi herhalde.

Fakat günümüzde Omega Speedmaster denince saat meraklılarının aklına gelen şey aynıdır; Moonwatch. Nasa tarafından uzay görevleri için onaylanmış ilk saat, Walter Schirra ile uzayın boşluğunda gezinen, Buzz Aldrin’in kolunda Ay’a ilk ayak basan ve sonrasında Apollo-13ün gezegene dönüş yolunda nefes kesici bir macerada başrol oynayan bir sembol. Sadece bu özellikleri bile Speedmaster’ı dünyanın en ilgi çekici saatlerinden birisi haline getirir. Fakat hakkında anlatılacak daha çok şey var. İlk kez 1957’de tanıtılan Omega Speedmaster bizi zamanda 64 yıllık bir yolculuğa çıkarıyor.

speedmaster 60

Şunu anlamak lazım; 1950’ler 60’larda kronograf bir stil, giyim tarzı ya da mekanik bir tutku ile sahip olunan bir şey değildi. Profesyonel maksatlarla zamanı ölçmek için kullanılan araçlardı. Speedmaster da ilk önce otomobil yarışçılarının kullanımı için profesyonel maksatlı bir gereç olarak üretilmişti.

Speedmaster car racing

Sonrasında neredeyse bütün bir koleksiyonun çizgisini belirleyecek olan Ay’a yolculuğu ise basit bir reklam ya da ürün yerleştirme değildi. Zorlu Nasa testlerinden geçen tek saat olarak kazanılmış bir ayrıcalıktı. Ama Speedmaster bundan fazlasıydı. Dijital saatler ve quartz mekanizmalarla girişilen yarışı kaybedip ayak uydurmak zorunda kaldıysa da mekanik saatçiliğin tekrar yükselişe geçişinde öncü modellerden birisi oldu.

Bu yolculuğunda Co-axiel mekanizmalarını saat dünyasıyla tanıştırırken dakikliğini tasdiklemek için Master Chronometer sertifikası gibi kriterler getirerek mükemmeliyetçiliğin de simgesi oldu. Günümüze gelene kadar hem görsel hem mekanik olarak birçok değişime uğrasa da popülerliğini hiç kaybetmedi ve koleksiyonerlerin en çok peşinde koştuğu ikonik saatler arasına girdi. Bu yazıda bütün versiyonları olmasa da bu süreçteki mihenk taşlarını, dönüm noktalarını kronolojik olarak inceleyeceğiz.

speedmaster 1957

Broad Arrow – 1957

Koleksiyonun 39mm kasasıyla ilk saati, lakabını büyük ok şeklindeki ibre tasarımından alan ‘Broad Arrow’ ailesindendir. Bu ilk Speedmaster 1957 yılında piyasaya sürülmüştür. Sadece koleksiyonun ilk modeli değil aynı zamanda saat dünyasının ilk takimetre göstergeli kronograf saati olarak tarihe geçmiştir.

Sürati ölçmek maksatlı olarak otomobil yarışçıları için geliştirilmiştir. Speedmaster efsanesini başlatan ve en değer verilen modelidir.

speedmaster schirra Uzaydaki İlk Speedmaster – 1959

Speedmaster serisinin ikincisi olan model, hava kuvvetleri için üretilmiş ve siyah alüminyum bezeli, alfa stilindeki dakika ve saat ibreleriyle ‘broad arrow modelinden ayrılmıştır. Omega tarihinde çok önemli bir yere sahip olan saat tarih 3 ekim 1962yi gösterdiğinde Walter Schirra’nın kolunda uzaya yolculuk yapan ilk Omega modeli olmuştur.

walter schirra

Amerika Birleşik Devletleri’nin ilk insanlı uzay yolculuğu programı olan Mercury’nin Sigma-7 uçuşunda astronot Walter Schirra kendi saati Omega Speedmaster’i kolunda uzaya çıkarmış ve böylece Speedmaster uzay macerası başlamış olmuştur.

speedmaster moonwatch

The Moonwatch – 1965

Bu model 42mmlik kasa ölçüsü baton ibreleri ve kadrana ilk kez eklediği Professional ibaresiyle 1969da Buzz Aldrin’in kolunda aya ayak basacak ilk saat ve Speedmaster’in en tanıdık yüzü olacaktır.

speedmaster gold

 

Anı Saati – 1969

Omeganın uzaydaki başarılarının anısına limitli sayıda çıkarılan seri ilk kez 18 ayar altın ve bordo bir bezelle üretilmiştir. Serinin ilk saatleri 1969da Houstan’daki bir gala yemeğinde Apollo-11’in aya inişinin kutlaması olarak 19 astronota ve Apollo-1 denemesinde hayatını kaybeden 3 astronotun anısına ailelerine hediye edilmiştir.

speedmaster mark3

Mark III – 1971

1971 yılında pilot saati formunda üretilen Mark-3 modeli Omega’nın ilk otomatik kurmalı kronografıdır. ‘’6 kez aya indikten sonra speedmastera öğretebileceğimiz tek bir şey kalmıştı, o da kendi kendini kurmak’ sloganıyla tanıtılan yeni 1040 kalibresi marka için bir kilometre taşıdır. Modeldeki diğer farklı detaylar haç şeklinde 60 dakikalık kronograf ibresi, saat 9 hizasındaki 24 saatlik gösterge ve 41 mmlik kasa ölçüsüdür.

speedmaster speedsonic

Speedsonic – 1973

Quartz krizinin etkileri derinleştikçe, Omega efsanevi kalibresi 321 den vazgeçmek zorunda kalmıştı. Bir deniz kabuklusunun kuyruğunu andıran bileziğinden dolayı istakoz yani lobster lakabıyla anılan Speedsonic ilk elektronik Speedmaster modelidir. Speedsonic, Seiko ile başlayan ve mekanik saatçiliği büyük ölçüde etkileyen quartz kasırgası ve elektronik saatin dakikliği ve güvenilirliğine olan talebi karşılayabilmek için geliştirdiği elektronik bir saattir. Dakikliğine ithafen zamanı ayarlamanıza gerek yoktur ifadesini vurgulamak istermişçesine tasarlanmış küçük bir kurma tepesine sahiptir. 44 mm kasa ölçüsüne sahiptir.

omega perpetual calendar

Perpetual Calendar – 1991

İsviçrenin bir fedarasyon olarak kurulmasının 700. yıldönümü anısına 50 adet limitli olarak ürettiği bu saat enteresan bir şekilde İsviçre değil Japon pazarı için piyasaya sürülmüştür. Şu ana kadarki en komplike Omega modeli olarak bilinen saatte kronograf, ay takvimi ve perpetual calendar yani sonsuz takvim bulunmakta.

omega skeleton

Skeleton – 1992

Omeganın 1942 yılında önemli mekanizma üreticisi Lemania ile birlikte üzerinde çalıştığı 27-chro-c12 projesi iki efsanevi kalibrenin doğmasına yolaçtı Lemania-2310 ve omeganın kalibre 321’i. İşte bu projenin 50. yıldönümü anısına gene 50 limitli olarak ürettiği büyüleyici modelde Omeganın muhteşem el işçiliği görünüyor. İskeletize kadran ve transparan bir arka kapağa sahip.

speedmaster schumi

speedmaster case

Racing – 1996

Kırmızı ve sarı renklerde üretilen bu model modern ve genç bir estetiğe sahip. 2013 yılında kayak yaparken geçirdiği talihsiz kaza sonrası 7 yıldır komada olan efsanevi Ferrari pilotu ve omega marka elçisi Michael Schumacher tarafından 1996 yılında tanıtımı yapılmıştı. Racing stilinde dakika çizgileri ile diğer Speedmaster modellerinden ayrılan saat, üzerinde Schumacher’in imzası olan ve F1 tekerleğinden esinlenmiş rubber bir kutuya sahipti.

X33 mars watch

X-33 – 1998

İnsanoğlunun günün birinde marsa ayak basacağının umudunu temsil eden x33 Mars Watch olarak anılıyor. Omega’nın dünyanın önde gelen uzay araştırma ajanslarının yanısıra Birleşmiş Milletler donanması ve hava kuvvetlerinin pilotları ile birlikte sürdürülen 5 yıllık çalışmalar sonucunda yaratıldı. Fütüristik bir tasarıma sahip olan bu model NASA’ya ait uzay mekiklerinde ve Rusyanın Mir uzay istasyonunda giyildi.

moon to mars

Ay’dan Mars’a – 2003

Gene uzay konseptli olarak üretilen bu Speedmaster insanın bir sonraki büyük hedefini temsil etti. Modelin tanıtımı, Amerika’nın gelecekteki Mars yolculukları için bir fırlatma alanı olarak 2020 yılında Ay’da kalıcı bir uzay istasyonu inşa etmeyi planladıklarını duyurmasıyla aynı zamana denk geldi. Bu büyük umudu temsilen kadranındaki kronograf göstergelerinin zeminini dünya ay ve mars resimleriyle süsledi.

omega snoopy

Snoopy – 2003

Aynı sene Omega Speedmaster’in Apollo 13 görevinde hayati önem taşıyan rolünden dolayı nasa tarafından verilen Silver Snoopy ödülüne ithafen önemli bir model ailesi daha çıkardı. Geçtiğimiz sene üçüncüsünü tanıttığı Silver Snoopy modeline konu olan olayı ve omeganın rol oynadığı nefes kesen macerayı şu videoda izleyebilirsiniz.

speedmaster GMT

Co-Axiel GMT – 2005

Omega her zaman öncü yenilikçiği ve saat sanatına adanmışlığıyla anılır. Zamanı ölçmeyi kusursuzlaştırma arayışında, hassasiyet ve dakiklikte devrim yaratan meşhur eş eksenli yani Co-axiel mekanizmasını dahil ettiği ilk Speedmaster bu olmuştur. Tasarım olarak da, dönüş yaptığı Broad Arrow akrebi, kırmızı uçlu GMT ibresi ve dakika çizgilerinin arasına serpiştirilmiş kırmızı ve mavi GMT rakamları diğer Speedmaster modellerinden ayrılan görsel farklara sahip.

alaska project

alaska

Alaska Project – 2008

Bu saatle birlikte Omega’nın en inovatif hayallerinden birisi gerçek oldu. 1970’te prototip olarak ürettiği Alaska-1’e ithafen 1970 adet limitli üretilen modeli standart bir Speedmaster’in modifiye edilmiş hali. Kadran ve ibre tasarımları değiştirilmiş olan modelin kasası anotlanmış aluminyum ile kaplanarak bir termal kalkana döndürülmüş ve bu sayede ay veya uzay boşluğunda -148/+ 260 c derecedeki ısı farkına dayanıklı olması sağlandı.

apollo 11

Apollo 11 – 2009

İnsanoğlunun Ay’ı fethedişinin 40. yıldönümü anısına Apollo 11’in ay yüzeyine iniş yaptığı yıldan esinlenerek 69 adet üretilmiştir. Kadrandaki küçük saniye göstergesi, üzeri görev kolluğu şekli rölyefle resmedilmiş altın bir madalyon şeklindedir. Aynı altın rölyef saatin arka kapağında da bulunmaktadır.

Dark side of the moon

Dark Side of the Moon – 2013
Doğal olarak Ay konsepti ile uzun geçmişi olan Omega’nın cesur stili, yenilikçiliği ve öncü ruhunun simgesi olan ‘Dark Side of the Moon’ modeli Moonwatch’u yeni bir nesle taşıdı. İlk seramik Speedmaster olan model, yekpare bir zirkonyum-oksid seramikten üretildi. Siyah seramik kadranı ve beyaz altın ibreleri ile diğer Speedmaster ailelerinden ayrılan saatin üretimi için geliştirilen teknolojiler ve teknikler omeganın öncü başarılarından birisi olmuştur.

Omega racing

Racing Kadranın Geri Dönüşü – 2017

İlk kez 1969 da karşımıza çıkan ayırtedici minute track yani dakika takip çizgileri 2017 Speedmaster Automatic modelinde geri döndü. Koleksiyonun otomobil yarışları mirasıyla ilişkili tasarımı bu sefer mat siyah bir kadran üzerinde yerini aldı. Tasarım farklılıkları arasında turuncu işaretler ve ok şeklinde beyaz altın indexleri bulunuyor. Delikli kauçuk kayış bir başka yenilik olarak yarış esintisini güçlendiriyor.

omega speedmaster steel

caliber 321

Speedmaster Cal.321 Paslanmaz Çelik

Saat fanatiklerine en çok hangi efsanevi kalibreye sahip olmak isterdin diye sorsanız birçoğu omega kalibre 321 der. Omeganın quartz krizi dönemi vedalaştığı efsanevi kalibresi 321i yeniden kullandığı Speedmaster modelleri piyasaya sürüldü. Mekanizma tamamen otantik özellikleri baz alınarak tekrar üretildi. Tarihi öneminin ruhunu hem mekanizma hem tasarım olarak taşırken anti-reflekte safir cam gibi güncellemelerle günlük kullanımın zorluklarına daha dayanıklı hale getirilmiş.

Tabi ki bu kadar değil. Speedmaster Burada kısaca anlatılandan daha fazlası. Ve markanın yenilikçi ve öncü ruhuna bakılırsa çok daha fazlası da gelecek.

Konuyla ilgili videoyu izlemek için buraya tıklayabilirsiniz.

Son dönemlerin dünya markası haline gelmeyi başaran isimlerden Aisha Baker’i yakın markajımıza alıyoruz. Tasarımları kadar haber olma değeri taşıyan bir diğer özelliği ise kadın eliyle kurulmuş bir marka olmasıdır. Markaya adını veren Aisha Baker’i markalaşmaya götüren süreç eğitim yıllarına dayanıyor. Cape Town Üniversitesi’nden İşletme Yönetimi alanında Lisans Derecesi ile mezun olduktan sonra eğitim sürecinin aşıladığı cesaretle girişimci olmaya karar verdi. İlk olarak Aisha, moda perakendeciliği ve imalatında biraz zaman geçirdikten sonra kurduğu blog sayfasıyla işletmeye çevirim içi bir boyut kazandırdı. Mücevher markası olmaya doğru giden bu tecrübeler yığınını besleyen esas kimlik ise Kadın Bilinçliliği oldu. Ortadoğu’da Kadın olmanın dayattığı görünmez tavan deneyimi, Güney Afrika’da kadın kimliği ile buluşup genç tasarımcıya farklı bir pencereden bakmayı sağladı. Kurduğu dijital platformlar sayesinde Kadınların Güney Afrika’daki yaşamlarıyla ilgili içerikle etkileşime girebilecekleri bir alana kavuştular. Sosyal sorumluluk bilinciyle Aisha, Nickelodeon tarafından 2016 yılında Nickelodeon Çocukların Seçimi Ödülleri’nde en sevdikleri Afrikalı blog yazarı olarak aday gösterildi ve aynı yıl Glamour Güney Afrika’nın yılın göz alıcı kadını ödülünü aldı. Kendi adını verdiği mücevher markası tüm bu birikim ışığında istikrarlı ve özgün çizgisiyle dünya markaları arasına girmeyi başardı.

aisha baker

aisha baker

aisha baker yüzük

Sınır tanımayan duruşu tasarım kodlarında da başat rolü oynuyor. Tarzıyla ‘Alice Harikalar Diyarında’ tadında çocukluğumuzun masallarına bir dönüşü anımsatıyor. Çocuk hikaye kitaplarından aşina olduğumuz gizemli ormanlar, görkemli renkli kaleler ve büyüleyici ve hayran olunası karakterleri ile çağdaş yaşamın sıradanlığından ve kimi zaman gri tonundan kaçmak için ütopik konumlar yaratan eğlenceli bir tarza sahip.

aisha baker küpe

aisha baker

Pandeminin yarattığı durgunluğa teslim olmayan marka ses getiren bir işbirliklerine imza atarak renkli yolculuğuna başka bir boyut kazandırdı. Yaratıcı direktör Aisha Baker ve genç mücevher tasarımcısı Hoonik Chang arasındaki işbirliği ile ütopik ve yer yer masalsı maceraların kapsamını genişleten bir koleksiyona hayat verildi. Masallardan ilham alan bu yeni koleksiyon, fanteziyi modayla buluşturuyor. Sergi kalibreli koleksiyon içeriği kadar organizasyonlarıyla da düşsel bir lezzet sunuyor.

aisha baker

aisha baker yüzük

Kadın farkındalığını koleksiyonun özgün kodlarına iliştiren sanatçı, 21. yüzyıl kadınlarının çağdaş masallarını yarattıkları özel bir icada dönüşüyor. Koleksiyonun iki yaratıcısı; “Her parça 21. yüzyıl kadını için çevrilmiş klasik masalların yeniden icadı” diye açıklıyor ve ekliyor; “Her mücevher, bir tutam kaçışla modern yaşamlarımıza yüceltilmiş bir yaklaşımdır.”
Ayırt edici malzemeler, eksantrik tasarım ve yüksek özellikli ve limitli üretimden oluşan parçalarıyla marka, son dönemin en çok konuşulan isimleri arasında yer almayı sürdürüyor. Koleksiyondan dikkat çekici bazı ürünleri sizin için derledik.

aisha baker

aisha bakeraishe baker,aisha bakerashia baker aisha baker

Omega, geçtiğimiz günlerde Speedmaster Silver Snoopy modelinin yeni versiyonunu tanıttı. Tam da NASA tarafından, Apollo 13 yolculuğunda oynadığı önemli rolden dolayı layık görüldüğü “Silver Snoopy” ödülünün 50.yıldönümünde. Peki dünyanın en ikonik saatlerinden birinin üzerinde neden astronot kıyafetli bir köpek karikatürü var? NASA ile mekanik bir kol saatinin ilgisi ne? Bu yazıda size, neredeyse felaketle sonuçlanacak gerçek bir uzay macerası, bu maceranın eve dönüşünde rol oynayan bir kol saati ve çizgi köpek Snoopy’yi bir araya getiren muhteşem bir hikayeyi anlatmak istiyorum.

omega speedmaster

İnsanın gökyüzünü ve evreni keşfetme arzusunun somut girişimlerinden biri olan Nasa Apollo görevlerinin insanlı 3. Ay yolculuğu, 11 nisan 1970te Kennedy Uzay Merkezinden fırlatılan mekikle başlamıştı. Ekipte astronotlar James Arthur Lovell, John L. Swigert ve Fred W. Haise yer alıyordu. Görev; Ay yüzeyinde inceleme yapmak, örnekler toplamak ve bir araştırma modülü yerleştirmekti. Her şey yolunda gözüküyordu. Fakat fırlatmadan iki gün sonra, Dünya’dan yaklaşık 320.000 km uzakta, komuta modülünde ilk önce 1.3 saniye süren bir enerji kesintisi ve sonrasında da bir patlama meydana geldi. Ardından servis modülünün oksijen stokları ve elektrik enerjisi yitirildi. Bir sorun olduğu Houston Komuta merkezindeki monitörlerde de fark edilmişti, bilgisayar başında mühendisler neler olduğunu anlamaya çalışırken, Swigert’in o meşhur sözü duyuldu ‘Houston bir problemimiz var’.

Swigert
Jack Swigert

Kabindeki uyarı ışıkları 3 yakıt hücresinden ikisinin kaybedildiğini gösteriyordu ve patlamanın verdiği zarar tüm elektrik sistemini ve su rezervini tehdit ediyordu. Bu sırada Lovell modülden dışarıya bir şey tahliye edildiğini fark etti. Bu oksijendi. Artık Aya inme görevi iptal olmuştu ve eve dönmek isteyen 3 astronot ve yüzleşmeleri gereken kısıtlı enerji, kısıtlı içme suyu ve kısıtlı oksijen sorunu vardı. Tabi bunun yanında atmosferde parçalanma riski, donma ve hiç dönememe gibi başka sorunlar da. Bulundukları şartları muhafaza ederek geri dönmeleri imkansıza yakındı. Yoğun matematiksel hesaplamalar ve hayal gücünün ortaklığıyla ‘cankurtaran modu’ ismi verdikleri acil müdahale planını uyguladılar. Ay yüzeyine inerken kullanacakları örümceğe benzeyen ay modülüne geçip komuta modülünü ayırdılar. Ay modülünde tam dolu bir oksijen tankı ve manevra için kullanabilecekleri iniş motorları vardı. Ayın çekim kuvvetini kullanarak etrafında bir tur atıp dünyaya dönmeyi deneyeceklerdi. Ayın etrafından başarıyla dönmüşlerdi ancak yörüngeden çıkıp dünyaya yöneldiklerinde atmosfere, uygun açı ve süratle girmeleri gerekiyordu. İlk önce hızlanmak sonrada hızı düşürmek için iki manuel ateşleme yapmak zorundalardı. Ufak bir hata modülün atmosferde parçalanmasına ya da uzayın derinliklerine doğru savrulmasına sebep olacaktı. Zamanlama çok önemliydi ve kullanabilecekleri tek referans Jack Swigert’in kolundaki Omega Speedmaster’dı. Hayati önem taşıyan 14 saniye Omega Speedmaster baz alınarak sayıldı ve ateşleme manuel olarak yapıldı. Modül pasifik okyanusunda Yeni Zelanda yakınlarında bir yere iniş yaptı.

astronotlar
Apollo 13 Astronotları Haise-Lovell-Swigert

Astronotlar sağ salim dünyaya dönmüşlerdi. Bu muhteşem uzay macerası insanoğlunun bilinmez evrenle giriştiği yarışta bir motivasyon kaynağı olmuş hatta daha sonra başrolünde Tom Hanks’in oynadığı bir filme konu olmuştu.

omega gazate

Mürettebatın kolunda Omega değil başka bir saat olsaydı, onu baz alıp 14 saniyeyi ölçeceklerdi diye düşünüyor olabilirsiniz. Ama bu imkansızdı çünkü Omeganın orda olması şans eseri bir durum değildi. 1962 yılında içinde Rolex, Longines, Hamilton gibi markalarında olduğu listede NASA testlerinden sadece Omega Speedmaster geçmiş ve NASA’nın insanlı uçuşlarında kullanımına onay verdiği tek saat olmuştu.

nasa omega

Apollo 13’ün sağ salim dönmesinde oynadığı rolden dolayı Omega, NASA tarafından en saygın sembol olan Silver Snoopy ile ödüllendirildi. Bu ödül astronot kıyafeti giymiş Snoopy şeklinde bir yaka iğnesiydi.

snoopy
Evet ay yolculuğu ve Omega’nın hikayesi bu; ama ödül neden bir çizgi roman karakteri? Ne anlama geliyor bu köpek? Bunun cevabı için 1950 yılında Charles M. Schulz tarafından yaratılan Peanuts çizgi serisinin kahramanı Snoopy’nin tarihine bir göz atalım.

snoopy

Snoopy, çizgi karakter Charlie Brown’ın zeki ve hayalci köpeğidir. İnsanlar gibi davranır ama hiçbir zaman konuşmaz. Sadece düşünce balonlarıyla aklından geçenleri aktarır. Televizyonda yayınlanan 500 bölümün yanı sıra dergi ve gazetelerden de takip edilen seri, bir çizgi film olmanın ötesinde, güçlü bir dünya görüşü ve felsefeyi temsil ediyordu. Charlie Brown her bölüm hayat karşısında yenik düşerken, onu sorgulamayı ve karamsarlığa kapılmadan hayata olumlu bakmayı öğretiyordu.

charlie
Çizeri Charles m. Schultz 1960larda Nasa’nın başlattığı insanlı ay yolculuğu görevlerinin sıkı destekçisiydi. Nasanın bu girişiminin halk üzerinde yarattığı heyecanı sembolize eden çizimler yapmıştı. Bunlardan bazısında Snoopy astronot kıyafetiyle görünüyordu. Nasa ise bu karakterleri kendisine maskot olarak seçmekle kalmamıştı. Apollo 10 ay modülüne Snoopy, kumanda modülüne de Charlie Brown adını vermişti. Aslında Apollo 10un görevi, ayın etrafında dolanıp bir sonraki Apollo 11’in inişi için son kontrolleri yapmak ve bir iniş yeri bulmaktı. Görevinin “etrafı gözetlemek ‘’(snoop around) olduğunu düşününce çok da isabetli bir isim olmuştu. Apollo seyirlerinde bir nevi bekçi köpeği görevi ile bağdaşan bu karakter, NASA astronotlarının güvenlik ve ekip emniyetiyle alakalı üstün başarı sergilemiş uzay çalışanlarına verdiği bir ödüle dönüşmüştür.

apollo 10

Evet hikayemiz burada bitiyor ama Omega anısına 3. kez çıkardığı Silver Snoopy modeliyle, bu tarihi olayı daha uzun süre kadranında yaşatmaya devam edeceğe benziyor.

speedmaster snoopy

Konuyla ilgili enteresan bir video izlemek için burayı tıklayabilirsiniz.

Couture mücevherciliği saat disipliniyle buluşturan İsviçre menşeli saat markası. Marka aslında 100 yılı aşkın süren bir kuyumculuk geleneğine sahip. Son on yıldır da saat markası olarak yoluna devam ediyor. Kuşaklar boyu aile işi olarak faaliyet sürdüren Alain Philippe, tezgâhın ilk tozunu Kapalıçarşı’da yuttu. Kurucusu George Hakim, 1875’de İstanbul’da kurduğu kuyumcu dükkanı ile markanın temellerini attı. Mesleği çok sonra torunu devralıp büyüterek bejeweled (mücevher) kalibreli saat üreticisi olarak üretim tarzını değiştirdi.

Alain philippe couture saat

alain philippe pırlanta saat

alain philippe watch

alain philippe saat

Dünyanın dört bir yanından ithal ettiği yüksek kaliteli pırlantalarla mücevher kalibreli saatler üreten marka, kısa sürede yüksek zümreli müşteri kitlesine kavuştu. Zamanla dünya çapında devlet insanları, ünlü simalar, siyasetçiler ve kraliyet ailelerine hizmet eden prestijli bir couture markaya dönüştü. Yoğun elmas işçilikli saatlere yüksek zümreden birçok müşteri bulan Alain Philippe, üretiminde önemli bir yer tutan kişiye özel sipariş tarzını her yıl sürdürmeye devam ediyor.

Özel siparişlerin yanı sıra yılda üç veya dört koleksiyon tasarlayan marka, geleneksel kuyumculuğun en hassas tekniklerine olan yetisiyle dikkat çekiyor. Mıhlama konusundaki profesyonel işçiliğin en çarpıcı örneklerini markanın klasik koleksiyonları olan Antarktika, Cascade, Majestic’de görmek mümkün. Klasik tarzın yanı sıra modaya uygun modern detaylar barındıran T1, Solea, Arcadia adlı koleksiyonları da her yıl yeni edisyonlarla büyümeye devam ediyor.

Aida Bergsen Jewellery, mücevher tarihinde “giyilebilir heykelsi takı” larıyla özel bir yere sahip. Gelinen bu özel noktayı Londra’ daki Central Saint Martins’ te aldığı heykelcilik eğitimine borçludur dersek abartmış olmayız aslında. Uzun soluklu bu yolculuk ve alınan değerli eğitimler kendisi kadar genel mücevher sanatının şekillenişine poetik bir katkı sunuyor.

aida bergsen photoHeykelcilik eğitiminden sonra hayalini doğru formlarla birleştirmek için kuyumculuk tekniklerini Mehmet Kabaş’ tan öğrendi. Aldığı bu eğitimi Kapalıçarşı’nın geleneksel kuyumculuk tezgâhlarında pratiğe döktü. Kapalıçarşı’ da geçirdiği süreç, Bergsen’ e çok katmanlı kültürleri gözlemleme ve yerel kültürlerin mistik tarihlerini öğrenme fırsatı yakalattı. Hayallerinin entelektüel birikimini formlarla buluşturan sanatçı, hayal gücünü somutlaştırma arayışını ilk günkü heyecanla sürdürüyor. Tüm bu arayış içinde oluşturduğu tarzda başat rol formlar olup materyaller arasındaki gizemli kimyayla enerji yaratıyor. Onu izlerken “ Rönesans Titizliği” aklıma geliyor. Uyum, denge, dinamik kompozisyon, ışık gölge arasındaki efektif duruş, estetik kaygısı ve dahası… Tüm bu olguları Aida Bergsen’ nin günün sonunda çıkan tasarımlarında senkronize şekilde görmek mümkün.

aida bergsen ring

aida bergsen magazine

Doğanın klişeleşmiş ve kullanıldıkça sıradanlaşmış formlarıyla ilgilenmeyen sanatçı, kontemplatif tarzıyla yaşamın formlarına mistik bir dokunuş ekliyor. Aslında Bergsen, bu tarzla spiritüalizmin sürekli kullanılıp sıradanlaşan detaylarına pastişsel bir yaklaşımla cevap veriyor. “Zıtlık” tasarım kodunda özel bir yer tutuyor. Mistik evreni çoğunlukla cenneti çağrıştıran estetik detaylardan ibaret görmenin yanılgı olduğunu gösteriyor. “Mistik” in çekiciliğinin kutsal zıtlıktan geldiğini hatırlatarak kurukafalar, Aslan başları, yılanlar gibi ürkütücü detaylara tasarımlarında yer veriyor.

aida bergsen küpe

aida bergsen fly brooch

aida bergsen crocodile

Bu denli iddialı bir tarzı yaşama dökmek tahmin edeceğiniz üzere hiç de kolay değil. Hayalleri birebir somutlaştırmak, istediğiniz şeyi bir formda yaşatmak tasarımın en zorlu sürecidir aslında. Bu zorlu sürecin başarılı şekilde üstesinden gelmek için ustalık ve yeteneğinizin donanımlı ve eklektik olması gerekiyor. Tam da bu noktada aldığı eğitimler ve sınırsız hayal gücü ile bunu başaran önemli tasarımcılardan biridir Aida Bergsen. Gelinen nokta, onu Juliet Weir de la Rochefoucauld’ un “Kadın Mücevher Tasarımcıları” kitabına konu etti. Bergsen’ i kitapla buluşturan Fauna adlı broş, başından anlattığımız o zorlu sürecin en çarpıcı çalışmalarından biridir. Hatırlayacağınız üzere bu nadide parça, Christies tarafından Paris’ de satılmıştı. 34 yıllık süreçte birçok önemli başarı hikayesiyle sağlamlaşan marka, dünya sektöründe yer edinerek yolculuğunu sürdürüyor. Markanın kurucu ve yaratıcı direktörü Aida Bergsen “hayal et ve yarat!” mottosuyla üretim felsefesini vurguluyor. Hiçbir zaman modaya göre bir çizgi takip etmediğini ve kendi tarzını yaratmanın esas ve özel olduğunu ifade ediyor.

aida bergsen fauna brooch

Kurucusu Ferdinand Adolph Lange, 1815 tarihinde Almanya’ nın Dresten kentinde doğdu. Anne ve babasının boşanmasının ardından kimsesiz kalan Adolph, koruyucu bir aile tarafından büyütüldü. Mesleki şekillenişinin ilk adımını Dresten Teknik Eğitim Enstitüsü’ nde attı. Eğitimi boyunca aldığı teorik ve uygulamalı derslerin yeterli olmayacağını düşünerek okul dışında da el becerisini geliştirmeye karar verdi. İlk cıva sarkaçlı astronomik saati yapan makinist J. Christian F. Gutkaes’ ın yanında atölye eğitimi aldı. Enstitü’ den onur derecesiyle mezun olduktan sonra ustasının yanında işe başladı.

adolp lange

dresten enstitüsü

ADOLPH, AVRUPA SAATÇİLİĞİ İLE TANIŞIYOR

İki yıl kadar bu iş yerinde çalıştıktan sonra mesleğine dair daha fazla bilgi edinmek için Fransa’ ya gitti. Dört yıl boyunca saat üreticisi Joseph Thaddaäus Winnerl için çalıştı. Ama Adolph’ un asıl amacı astronomi bilgisini geliştirmekti. Bir yandan çalışırken diğer yandan gözlem evinin genel müdürü Dominique François Aragon’ dan bizzat özel eğitimler aldı. Fransa’ daki eğitimini tamamladıktan sonra İngiltere ve İsviçre’ ye gidip saatçilik konusunda son yenilikleri gözlemledi. Tüm bu tercübelerle hayalini kurduğu saat üretim endüstrisini kurmak için memleketi Dresten’ e döndü.

dominique aragon

 

a lange and söhne ilk fabrika

ADOLPH’ UN MARKALAŞMA ÇABALARI

İlk ustası Gutkaes‘ Ia endüstriyi kurmak için anlaşma imzaladılar. 1841 yılında yapılan bu anlaşmanın ardından önlerinde duran bürokratik engelleri aşmak için Adolph uzun uğraşlar verdi. Dresten’ in sanayi koşullarının yetersizliği büyük bir problemdi. Açacakları işyeri için lisans almak amacıyla dönemin hükümet bakanı Von Lindenau ve Meclis üyesi Weissenbach’ a birer mektup yazdı. Mektupta bölgenin sanayi yetersizliğine nasıl çözüm bulacağından ve bunun için kendisine hükümetin lisans vermesi gerektiğinden bahsediyordu. Hükümet, mektuba olumlu cevap verdi ve 1845’ de Adolph & Cie adlı şirketlerini, aldıkları lisansla resmen kurmuş oldular. İşe ilk olarak eğitmek amacıyla 15 çırak alındı. Yoğun teorik ve saat üretimine dair uygulamalı derslerden sonra tüm mezunlar Dresten’ deki sirkülasyona dahil olmaları için çıkarıldı. Mezun olanlar tedarikçi firmalar kurarak, bölgenin saatçilikte ana çarkını güçlendirdi. Adolph Lange, kurduğu endüstride saatçiliğin seyrini değiştirecek çok önemli yenilikler getirdi. Fransa’ dayken ustalardan öğrendiği 12 parmaklı ligneye ayrı bir boyut kazandırdı. Bu geleneksel tekniğin artık miyadını doldurduğunu düşünerek “metrik sistemi” icat etti. Genç saat üreticisi sadece teknik buluşlara öncülük etmedi. Adolph, saat üretimi sırasında yaşanan teknik zorlukları minimalize etmek için 100 çeşit torna başlığını bulup geliştirdi. Şirket çok kısa sürede büyük bir ilerleme kaydedince ana üretim merkezlerini Glashütte kentine taşıdılar.

ligne, metrik sistem

 

ORTAKLIKTAN AİLE ŞİRKETİNE DOĞRU YOLCULUK

Adolph’ un büyük oğlu Richard 1868’ de babasının kurduğu şirkette çalışmaya başladı. Adolph Lange bunun üzerine şirketin adını A.Lange & Söhne ( Adolph Lange ve Oğlu) olarak değiştirdi. Richard’ ın kısa sürede büyük başarılara imza atmasıyla birlikte Adolph şirketi oğluna devredip Glashütte Belediye başkanlığı görevini yürütmeye başladı. 18 yıllık belediye başkanlığının ardından, emekli oldu. Glashütte’ ye kazandırdığı sanayi ve belediye başkanlığı hizmeti nedeniyle onursal vatandaşlık ödülüne layık görüldü. Adolph, yedi çocuklu bir baba olduğu için bölgede yaşayan ebeveynlerin maddi zorluklarını biliyordu. Bu yüzden ev geçindiren sanayi işçilerinin özlük haklarını korumak ve emeklilik bağlayacak bir vakıf kurma kararı aldı. Kurdukları Lange Vakfı sayesinde kentin saat ustalarına ve işçilerine büyük haklar getirilerek koşulları iyileştirildi. Bir süre vakıfla ilgilenen Adolph 1875’ de hayatını kaybetti.

ilk logo a lange und söhne

a lange and söhne, sons

İKİNCİ KUŞAĞIN BAŞARILARLA DOLU HİKAYESİ

Adolph’ un şirketten çekilmesinin ardından çocuklarından Emil, Richard ile yönetime ortak oldu. Emil çoğunlukla işin ticari kısmıyla ilgilendi. Richard ise babasının yarım kalan projelerini tamamlamak ve geliştirdiği özel tekniklerin patentini almakla uğraştı. İki kardeşin yoğun çalışmalarıyla birlikte şirket daha da büyüdü. Ve yeni ek fabrikalar kurmaya gidildi. Kardeşler yeni tesislerini 1873’ de Stammhaus’ ta kurdular. Emil Lange iletişim ve yeni işbirliklerini çok hızlı yürüten bir beceriye sahipti. Yüzyılın Tourbillon’ u anlamına gelen “Jahrhunder tourbillon” isimli saati Paris Dünya Fuar’ ında sergileyerek büyük yankı uyandırdı. (Saat 1990’ da açık arttırma yoluyla 1,500,000 Alman Markı’ na satıldı.)

yüzyılın tourbillonu

kaisser william's pocket watch

A.Lange & Söhne ‘nin Osmanlı imparatorluğu ile ilişkisini biliyor muydunuz?

1898’ de dönemin Alman İmparatoru Osmanlı Devleti’ ne yapacağı resmî ziyaret öncesi II. Abdulhamit’ e özel bir hediye arıyordu. Sonunda hükümet, hediye edilecek bir cep saati yapması için A. Lange & Söhne’ ye sipariş verdi. Ünlü marka II Abdulhamit’ in tarzını yansıtan pırlanta detaylı bir cep saati üretti. Saat günümüzde Topkapı Sarayı’ nın özel koleksiyonlar bölümünde sergileniyor.

XX. YY OLAYLARININ MARKA ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Küresel ölçekli ilk savaş ve beraberinde getirdiği birçok değişim, markaları da etkilemeye başladı. Değer ve zevklerde yaşanan değişim ivme kazandı. Erkekler yassı saat modellerine yoğun ilgi duydu. Bu değişime kayıtsız kalmayan markalardan A. Lange & SÖHNE 1898’ de “Glashütte Calibre“ cep saatlerini üretip piyasaya sürdü.
Seri üretimli ucuz saatlere ilginin arttığı bu döneme rağmen marka el yapımı saatlerini üretmekten vazgeçmedi.

A. LANGE & SÖHNE’ NİN ZOR ZAMANLARI

Savaşın ağır ekonomik bilançolarından dolayı pahalı, nadide ve el yapımı saatleri almak gittikçe zorlaştı. Markaların eskisi gibi ürün satamaması ve kazancın azalmasıyla birlikte birçok fabrika işçi çıkarmak zorunda kaldı. Her zaman rakip gördükleri, bu nedenle mesafeli durdukları İsviçre markalarına muhtaç kalmaktan ürken Alman saat geleneği çözüm bulmaya çalıştı. Sonunda Alman menşeli saat üreticileri, DPUG (Alman Saat Fabrikası, Glashütte)’yi kurarak kooperatifleşmeye gitti. krizden az zararla çıkmak için tüm markaların seri üretime geçmesi kararlaştırıldı. Krizin getirdiği ağır sonuca rağmen A.Lange & Söhne duruşundan ödün vermeyerek kararı red etti. Bu radikal kararın arkasındaki esas kişi Emil Lange’ den başkası değildi.
Emil ilerleyen yaşından ötürü işleri yürütemeyince şirketi oğulları Gerhard, Rudolf ve Otto’ ya devredip emekliliğe ayrıldı.
Üç kardeş babalarının aldığı son karara uyarak seri üretime geçmediler. Sıkıntılı sürece çözüm olabilecek yeni model tasarımlarıyla ilgilendiler. Nihayet kardeşlerden Otto Lange’ nin son tasarımı OLIW’ in üretimi kararlaştırıldı. Saat teknik ve yeni aplikasyonlarıyla iddialı bir tasarımdı. 43 mm’ lik model, Almanya’ da tescillenerek koruma altına alındı. Modelin üretiminin geç başlaması ve uzun sürmesi nedeniyle doğru bir zamanda piyasaya sunulmadı. Üstüne Weimar Cumhuriyeti’ nde patlak veren hipenflasyon yüzünden fiyatların tavan yapmasıyla model beklentilerin çok altında bir satış yaptı.

otto lange cep saat

VE PANDORA’ NIN KUTUSU AÇILDI

Savaşın ekonomiye büyük zararlar verdiği bir süreçte marka üretimi azaltmak ve birçok çalışanını işten çıkarmak zorunda kaldı. 1920-1930’ da devasal bir küçülmeye gidildi.

Savaşın tırmandığı 1930’ da Almanya, Nazi ordusu için seferberlik ilan etti. Ordu, Alman askerlerine yardımcı olabilecek ultra hassas saatlere ihtiyaç duyduğunu duyurdu. Alman saat üreticileri için bir fırsat olabilirdi. Bu yıldan itibaren II Dünya Savaşının bitimine kadar A Lange & Söhne hava kuvvetleri Luftwaffe için saat üreten beş markadan biri oldu. Luftwaffe için B-Uhren ultra hassas gözlem saatlerini üretti.

luftwaffe b uhren

Savaş şiddetlendikçe üretimler, fabrikalar tamamen durma noktasına geldi. 8 Mayıs 1945’ te Sovyet güçleri yoğun hava saldırısıyla Glashütte’ yi hedef aldı. Bu saldırılarda markanın ana binası ve üretim binaları kullanılamaz hale geldi .
Savaştan üç yıl sonra Glashütte saat üreticileri alınan bir kararla kamulaştırıldı. Kamulaşma süreci boyunca üretilen saatlerin üzerindeki marka logoları tamamen silindi. Bu adımlarla birlikte A. Lange & Söhne elindeki son saat modeli Caliber 28’ i tamamlayıp 1949’ da üretim hayatını noktaladı.

a lange and söhne isimsiz saat

MARKANIN İKİNCİ KEZ KURULUŞU

7 Aralık 1990’ da Doğu ve Batı Almanya yeniden birleşti. Alman saat endüstrisi yöneticileri Günter Blümlein ve Walter Lange liderliğinde Lange Uhren GmbH restore edildi. Aralarında Jaeger-LeCoultre ve IWC’ nin de yer aldığı İsviçreli saat markaları Lange’ nin ikinci kez doğuşuna yardımcı oldular.

walter lange saat

günter blümlein saat

Ve Walter Lange’ nin çabalarıyla A. Lange & Söhne, 145 yıl aradan sonra ikinci kez kuruldu. 1994’ da marka ilk kol saatini satışa sundu. 2000’ den beri Richemont grubunun bir üyesi olarak üretimini sürdürüyor. İkinci kurucu ve “asla durma” sloganıyla markanın ruhuna sözcü olan Walter Lange 2017’ de hayatını kaybetti. 2011’ den beri CEO Wilhelm Schmid kaptanlığında üretim hayatına devam ediyor.

a lange and söhne ceokahverengi saat a lange and söhnea lange and söhne beyaz

Dört kuşak aile şirketi olarak faaliyet sürdüren İsviçre-Türkiye oluşumlu mücevher markası. Kurucuları Avrupalı olsa da markanın DNA’ sında gezgin ruh yatıyor. Adler, Doğu-Batı sentezinden beslenip özgün ve bir o kadar da karma bir felsefe yaratıyor. Aralarında Shinsei, Rönesans, folklorik semboller, Fransız mimarisinin yer aldığı simgelerle özgün tasarım kodları oluşturuyor. BAE, Japonya, Hindistan ve Rusya gibi birçok ülkede kurdukları mağazalarla kültürler arası diyaloğun tasarımlarla ne denli form kazandığının önemli bir sürdürücüsü. Adler’ in bugününü daha iyi anlamak için kronolojik bir gezinti yapmakta fayda görüyoruz.

adler kurucusu

I. Kuşak: Kurucusu Jacques Adler, Avusturya-Macaristan kökenli olup Viyana’ da kuyumculuk eğitimi aldı. Eğitiminden sonra kuyumculuğun cazibe merkezi olarak kabul edilen İstanbul’ a gelerek Kapalıçarşı’ da markalaşma yolundaki ilk adımı attı. Mesleğinin zanaati kadar pazarlaması üzerine yoğunlaşan Jacques, 1886’da soyadını taşıyan markayı resmen kurdu. Markanın ilk inter-kültürel diyaloğunun önünü açan Jacques Adler 1937’de öncüsü olduğu geleneği oğluna devretti.

adler kapalıçarşı

II. Kuşak: Kurucu Jacques’ in oğlu Edouard Adler, batılı gözüyle oryantalizmi kuyumculuk disipliniyle Avrupa’ ya taşıdı. Kapalıçarşı’ da tanıştığı oryantalist üslup, markanın esin kaynaklarından biri oldu. 1937-1971 yılları arasında İstanbul Kuyumcular Mahallesi’ nde atölye çalışmalarını sürdüren Adler, ürünlerini Avrupa piyasasına sunmaya başladı.

adler üçüncü kuşak

III. Kuşak: Edouard’ dan sonra marka ayrı bir ivme kazandı. Jacques Adler’ in üç torunu Carlo, Franklin ve Leyla Adler yönetimi devraldılar. Üç yöneticisiyle Adler, kendini uluslararası alanda kabul ettirmek için önemli kararlar aldı. İstanbul’ daki iki kuşak birikimin ardından Cenevre’ ye taşındılar. Bundan sonra Cenevre, markanın ana merkezi oldu. 1972’ den 2015’ e kadarki süreçte üç yönetici, markanın vizyon kazanmasında büyük rol oynadılar.

karen allen daisy

IV. Kuşak: 2015’ te üçüncü kuşak bayrağı Karen, Allen ve Daisy Adler’ e devretti. Markanın ilk kadın yöneticisi Karen Adler, feminitenin tasarım kadar yönetimde de olması gerektiğini göstermiş oldu.

Şimdilerde Roma-Cenevre merkezli atölyelerinde Adler, kendi mirasını yaşatmaya devam ediyor. 9 kıdemli ustanın kaptanlığında her biri tek üretimli olan tasarımlar, dünyanın birçok yerinde açtığı mağazalarda satışa sunuluyor. Adler çoklu (fabrikasyon) üretimi asla kabul etmeyerek, sadece tek üretimli tasarımlara hayat veriyor. Taşların tedarikinden tasarım, üretim ve pazarlamasına kadar birçok evre kendi iç dinamizminde ve kendi ekiplerince yürütülüyor. Üretim felsefesinde şaşmaz bir yol izleyen Adler, avant-garde ruhunu sürekli canlı tutarak inovatif yanının paslanmasını engelliyor. Bunu da “dönüşüm- dönüştürülebilirlik” mottosuyla başarıyor. Geleneksel kuyumculuk teknikleri kadar modern dokunuşları da ilkelerine dahil ediyor. Ahşap, ahşap içinde çürümüş ve fosilleşmiş asırlık taşlar da Adler’in tasarımlarıyla yeniden yorumlanıyor. Esas olarak markanın tasarımlarında başat rol oynayan materyaller her zaman pırlantalardır. Pırlantanın tarihi önemine vurgu yapan Adler’ e göre:  ‘İnsanlıktan önce değerli taşlar hep vardı; ve insanlıktan sonra da var olmaya devam edecekler.’  

adler lila küpe

Ünlü marka, tasarımlarını iki ana hat üzerinde şekillendiriyor: Essentials ve Exclusives. Essentials hattında çeşitlilik esas alınıyor. Farklı renkli taşların ağırlıkta olduğu bir tarz geliştirilmiş. Aralarında Caméléon, Twirly koleksiyonu gibi günlük parçaların yer aldığı bu hat Adler tarzının güncel yorumlaması olarak kabul edilir.

adler top yüzük

Exclusive ise yüksek mücevher parçaları içeren bir hat. Elmas, safir gibi değerli taşların yoğun olarak kullanıldığı koleksiyonları içeren bu hat, markanın estetik felsefesinin bir yorumu gibi.

adler mavi detaylı küpe

Üretim tarzı ve üslubu kadar mesleki bir bilinçlilik de hakim. Adler’in şu sıralar Network ağıyla ilgilenen aile üyelerinden Sharon ve Allen Adler taze kanı bulmak için tüm dünyadaki genç mücevher tasarımcıları teşvik etmek amaçlı Mücevher Tasarım Ödülü’nü başlattılar. Ödüle layık görülen genç tasarımcıların ödüllü tasarımlarını Cenevre, Londra, Hong Kong ve Gstaad’ daki butiklerinde sergiliyorlar.

zümrüt adler kolye

Markanın ön plana çıkan bir diğer özelliği ise asla moda kaygısı yaşamamasıdır. Hiçbir zaman modayı takip etmediklerini ifade eden Adler için trendleri belirlemek daha önemli ve daha anlamlı. Feminitenin esas olayının “mutlak teklilik“ olduğunu savunan marka bu sebeple modanın bu ilkeyle uyuşmadığı görüşünde. Herkes için esas olan güzelliğin moda olduğunu, bunun ise tek üretimlilik ile bağdaşmadığını savunuyorlar. Çünkü Adler’e göre;

“ Kendi mücevherlerini giyme tarzına sahip olmalısın! “ 

adler yakut kolye

Marka, moda ve uzantısı olarak gördükleri reklam seçeneklerine de çok mesafeli duruyor. Bu sebeple; kırmızı halı törenleri, ünlü yüzlerden oluşan reklam kampanyalarından uzak bir duruş sergiliyor.